Re: Iki makale uzerine yorum

Kardeşim Erden Sizgek Bey'e,


Merhaba.  Düşüncelerinizi benimle paylaştiginiz için teşekkür ederim. BILDIRI-1 çok uzun yazilarimdan biridir.  Ona uzun zaman ayirarak dikkatle okumaniza sevindim.  Bunca uzun ve çok yeni bilgi içeren yazilarin bir defa okunmasi yeterli olmuyor.  Hatta ilk okuyuşta, okuyucuya karişik bir yazi olarak görünebilir.  Ben de yazilarimi son haline getirinceye kadar pek çok defa okur ve gözden geçiririm. Ayni zamanda başka kaynaklardan buldugum verilerle kiyaslarim.  Sizin de benzer bir yöntem izlemeniz beni memnun etti.  Sagol.  Benim yanitlarim, zamanimin kitligindan,  hep geçikmeli oluyor. Dilerim hoş görülür. 

 

***
 


Nostratus ile ilgili ikinci bir yazim daha var. Onu da okumanizi öneririm.  Ikinci yazim ise konu hakkinda daha kesinlik getirmektedir.  Onu şu baglantilarda bulabilirsiniz: 
http://tech.groups.yahoo.com/group/bcn_2004/message/2922
http://tech.groups.yahoo.com/group/Polat_Kaya/message/509
http://www.polatkaya.net/NOSTRATIC.html

 

***

 

Ingilizcede C'nin bazan K ve bazan S şeklinde okunuşu, sizin de yazinizda belirttiginiz gibi, diger Avrupa dilleri gibi,  Ingilizcenin de yapmacik bir dil oldugundandir. Misal olarak, "giriş" anlamly Ingilizce "ACCESS" sözcügü Türkçe "AKSES" gibi seslendiriliyor. Böylece yanyana olan iki C harfinden biri "K" sesi ile ve digeri ise "S" sesi ile söyleniyor.   Bunlarin böyle olmasi için hiç bir görünür sebep yok. Kelimenin aslinin Latince "accedere" fiilinden oldugu söyleniyor ve onda da bu iki "C harfi farkli seslendiriliyor. Bu Latince söz de Türkçe "yaklaşma" anlamli ("approach") imiş.  Bu ad-olgusu ("etymology") bilgisi, kelimenin temelinde olan "Türkçe" gerçegini asla itiraf etmiyor. 

Latince ACCEDERE sözcügü "ECA-CERDE" şeklinde yeniden dizilip Tükçe olarak okundugunda sözün Türkçe "IÇE GIRDI" yahut "IÇERI GIRDI" sözünden yapilmiş oldugu göülüyor.  Bilinir ki bir yere girebilmek için önce oraya "yaklaşmak" gerekir.  Bu Türkçe sözde de görüldügü üzere, Ç ve G şeklinde olan Türkçe harfler Latincede C  harfine dönüştürülmüşler. 

Ingilizce "APPROACH" sözcügü de APPROACHABILITY sözcügünün kesilmiş ön kismidir. Böylece,  APPROACH sözcügü kök sözcük imiş gibi gösterilmiş. "Yaklaşma" anlamli olan bu sözcük aslinda Türkçe bir sözden yapilmiş.  Şöyle ki:


APPROACHABILITY sözcügünde var olan iki P harfinden birini Q harfinden kaydirilmiş bir harf olarak aldigimizda, yani  Q/P, ve sözü harf-be-harf  "BIR-O-YAQLACHAPTI" şeklinde yeniden dizdigimizde, sözün aslinin Türkçe "BIR O YAKLAŞIPTI" deyimi oldugunu görüyoruz. Genellikle "SH" şeklinde gösterilen Türkçe "Ş" harfinin önce "SH" şekline ve ondan sonra da "CH" şekline dönüştürüldügüne dikatinizi çekmek isterim.  Böylece bu Ingilizce sözcük de hem Türkçeden yapilmiş hem de anlamini kendine temel olan Türkçe sözden almiş oluyor.  

Bütün bunlar ilk hamlede dolambaçli bir işlem olarak görünüyor ise de, konuyu bilenin elinde çok kolaylikla yapilabilir ve işlenebilir dil düzenlemeleridir. Asil önemli olan, yaratilip geliştirilmesi binlerce sene almiş olan anadil Türkçe'nin örnek dil olarak elde var oluşudur. Her şeyde oldugu gibi, ilk yapilan örnekten çeşit çeşit yeni modeller daha kolaylikla yapilabiliniyor.   Burada tarif ettigim bu işlem Avrupa dillerinin hepsinde de yapilmiş ve Türkçe her defasinda gizlice aşirilmiştir.  Gizli çalişan bu "dil üreticileri",  Türkçeyi sonu gelmeyen bir hazine olarak "bozdur bozdur harça" şeklinde binlerce seneden beri kullana gelmişler.  

 

***

 

Semitik dillerde ki "EL/IL" sözü de aslinda bizim "YEL" sözümüzdür.  Bu adamlar eskiden beri "YEL" tanriya inanirlar.  SAMI kökenli AKKAD'LAR, (SEMITES, SEMITIC) eski Türko-Sümer kültüründe "ENLIL" ("YEL HAN", "firtina tanrisi" anlamli), kavramini kaçirarak kendilerine "Tanri" edinmişlerdir. Örnegin, Türkçede Mikail, Cebrailm, Azrail, Ismail, Israil diye bilinen adlar hep "YEL" kavramindan kaynaklanan "melek" adlari oluyor. Bu gerçek insanlara pek söylenmemiştir. TANRI (ALLAH, God, DEO, vs.) denilince san ki herkes ayni "Tanri" kavramina inaniyormuş gibi gerçek olmayan bir görüntü yaratiliyor.  Halbuki durum öyle degil.  Eski Turan dünyasinda doga gücleri çok önemlidir. Bunlarin hepsinin üstünde "Güneş" ve onun IŞISI, ISISI gelmektedir.  Arz üzerinde olan her şey Güneş'in ve güneşin bu iki özelliginin etkisi altindadir. Eski Türk dünyasi bunun bilincindeydi.  Güneşin bu özelliklerini ISTAN (IŞITAN, ISITAN) adi altinda "Gün-Tanriyi" tanimlamiştir.   Sami grup gezginci bir grup idi.  Kendi hayat tarzlarina uygun doga gucü de "YEL" dir.  YEL de gezginci bir doga gücüdür.   SAMI sözü Türkçe "ESME" sözünden gelir.  ESME işi "yelin" yaptigi bir doga olayidir,  yani 'esme' hava cerayanidir.  Dikkat ederseniz, MUSA adida yine "ESME" sözünün başkalaştirilmiş halidir. SEMITIC sözü Türkçe  "ESMECIDI"  sözünün yozlaştirilmiş şeklidir. Ayrica  SEMITE sözü de Türkçe  "ESMEDI"  sözünün yozlaştirilmiş şeklidir. Yani Sami'ler, (Musa'viler, Musa evi)  ve geçmişte onlarla akran olan gruplar hep "YEL" tanriya inanan ve onun gibi davranan gruplardir.

YEL yikicidir, kariştiricidir, gezegendir, güvenilmez bir doga gücüdür.  Firtina halinde sel baskini, karanlik, zorlu esintiler ve çalkantilar yaratir. Bu gruplaarin ikinci bir Tanrisi "SETI" kavramidir.   Bu yüzden de hep "KARA" giyinirler. Halk, gerçegi bilmediginden, olasilikla konuyu bilen çok az sayida olan yönetiçi ve yönlendirici kişilerin elinde, her dinde oldugu gibi, kendilerine söylenenlerin dogrultusunda şartlandirilmişlardir.   Din idarecileri bütün bu konularda gerçegi hiç bir zaman itraf etmedikleri için hep halki kandirma yolunu seçmişlerdir.  Bunlarla beraber, SAMI kültürünün temeli de yine eski Türk dünyasindan kaçirdiklaridir.  Hep Türkün sirtindan geçinmişlerdir.   Ayrica ELI sözü Türkçe "EL" (hand) anlamli sözüdür.  "EL" simgesi "Judeo-Christian" dünyasinda  "Tanri EL'I" imiş gibi, göten  bulutlarin arasindan uzanan bir "EL" şeklinde de resimlerde gösterilir.  Elbetteki bunun en canli misali, bulutlardan yere kadar uzanan "hortum" olayidir ki, çok "yikici' bir daga olayi olan  bu oluşum sanki tanrinin gökten yere uzanan eliymiş gibi bir görüntü verir.  Bu da çok gizli saklanan dini bir kavramdir.  

Roma imparatorlugu ordularinin "sancak" (standard) simgelerinde Türkçe "EL" sembolü en üstte konulan ve taşinan bir sembol idi. 

AL Türkçe sözü Gün-Tanriyi temsil ettiginden eski Türk dünyasinda bu simge hem "AL" (kirmizi) renkli baş bagi ve giysisi olarak hem de bilhassa kadinlarin  başinda "ALTIN" (KIZIL) süslerle simgelene gelmiştir.  Türk kadininin "baş bezegi" eşsiz güzellikte ve renklidir.  Çünkü o baş "güneşin" de simgesidir. 

"AL BAŞ" Türk ordularinda da "AL" renkli başlikla, örnegin, "al fes" giysisinde oldugu gibi, ve "Al" cepken, kaftan, vs. giysilerle de temsil edilmiştir.  Eski Turan dünyasinda asker başliklari TURÖY" (TROY) askerlerinin başlarinda oldugu gibi,  "AL" renkli Tüylerle süslenirdi.  Ayrica insan başi "Al" renkli boya ile boyanirdi.  Kizil derililerde oldugu gibi.  Türklerin "Albaş" (Kizilbaş, Alevi (ALEV, ATES, Al Evi), ALBAN, ALBEN) adlari hep "AL GÜNEŞ" dininden gelir ki bu adlar ve töreler günümüze kadar ulaşmişlardir.  ALEVILER bu eski Turan dünyasinin dini inanclarini günümüze kadar taşiyan Türklerdir.  Bati onlari da Türklerden koparmaya girişmiştir. Bütün bunlari söylerken Güneş Tanrisinin Türklerin ve onlarin önderliginde de dünya halklarini günümüze kadar ne çok etkilemiş oldugu gerçegini dillendirmek ve paylaşmak içindir. 


 

***
 


HEBREW sözü de Türkçe bir sözün yozlaştirilmiş şeklidir.  Gerçekte, HEBREW sözü "H-BER-EW" şeklinde bakildiginda adin Türkçe "AGA BIR O" (BIR O TANRI) ve ayrica "AGA BIR EVI" (TANRI BIR EVI) anlamli Türkçe deyimlerin degiştirilmiş ve gizlenmiş halidir.  Eskiden hep Türkçe konuşan ve Turanlilarin Gök-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri kavramlarina inanan bu halklar, Turan dinini yikmak için kurumlaştiktan sonra, o çok eski dini yikararak yerine kendi dinlerini getirmişlerdir.  Buna ragmen yine kendi adlari eski Turan dilinden ve dininden alinmiş adlardir.  Yani, HEBREW adi dahi aslinda onlara ait bir ad olmayip Türkçe Tanri adidir.  

TORAH adi da Türkçe TÖRE sözüdür ki "kanun, töre, adet, anene" anlamli Türkçe söz olup o da Türkçeden alinmiştir.  

Böylece, denebilir ki kültür olarak herşeyleri eski Türk dünyasindan ve Türkçeden alinmiştir. Bu gibi gerçekleri bilmeyen halkin beyni bir sürü yanliş temsil ve tefsirlerle etklindirilerek Türk dünyasinda kaçirilan herşeyin üstü örtülmüş ve kendilerine aitmiş gibi tanitilmiştir. Başka bir deyimle, aşirilan malin yeniden başka kiliflar içinde dünyaya satilişi yapilmiş.  


Selam ve sevgi ile, 

Polat Kaya

Not:  Bu yaziyi konumuzla ilgili bazi diger okuyuculara da ayrica gönderecegim.

20/01/2010



Erden Sizgek wrote:

 

Sayın Polat Bey,
 
 
 
Dün hemen hemen tüm gün boyunca ancak iki yazınızı okuyabildim. Türk
Dünyasının Tarihten Silinmiş Geçmişi- Bildiri 1 ve Nostratic Sözcüğünün
Ad-Olgusu Hakkında: Bildiri-2. Bu arada, okurken iletisim ağından indirdiğim
bir yığın bilgi de eklenince ancak iki makale ile gün bitti. Vardığım bir
iki sonuç ve saptamayı sizinle paylaşmak istedim.
 
 
 
 
 
Bir çok kere, Ingilizce dilinin yazılışı ve okunuşu üzerine (C nin K bazen S
okunması gibi bir çok durum için) ana dili İngilizce olan eğitimli bazı
kişilerle konuşumuzda, her zaman, kendileri bu durumu açıklayamamış ve hatta
adeta bir kusur olarak dillerinin çıkarılan seslere karşılık gelen harfler
açısından açıklanabilir bir mantığı olmadığını söylemişlerdi. Neden böyle
olduğu şimdi anlaşılıyor. Türkçe'yi soyarak uydurukça yaratırken yani Türkçe
degim ve sözcüklerin seslerini alip anagram şeklinde yeniden düzenlerken,
seslere karşılık gelen yeni yazılışlari, yaptıklarını ört bas etmek için,
ister istemez belli bir düzen takip etmek zorunda kalmakla birlikte isin çok
aşikar olduğu durumlarda kafadan uydurup bir düzensizlik yaratmişlar.
Herhalde bu kural dışılık, sirasi ile Hebrew'dan itibaren, Grek, Latin ve
Avrupa dilleri oluşum silsilesinde hem ses hem de yazılış açısından daha da
bir karmaşıklaşarak bu günkü durumuna gelmiş. Ve hala, bunca abur cuburla
sıvanmasına rağmen, tarafınızdan keşfedildiği gibi, ortaya
çıkarılabilirliğini örtememişler. Bizde atalardan gelen bir laf var ya!
"Güneş balçıkla sıvanmaz". Hakikatten yapılmaya çalışılan kelimenin tam
anlamı ile "Güneş"i balçıkla sıvamak. Yaptıklarının her bir hecesinde
"Güneş" ve ilgili ögeler bir bir geçiyor. Aslında hem ahmak hem aç gözlü
olanın içine düştüğü acınası sefil bir durum tarihçileri ve dil bilimcileri
adına. 
 
 
 
Bir tarihte dünya üzerinde tek bir dil oluşturmaktan filan söz etmişlerdi ve
Esperanto diye bir dil oluşturmaya calışmışlardı. Bir gün birisi çıkarda
ipliklerini pazara döker korkusu ile, hepten yeni bir dil yaratıp delileri
ortadan kaldırmak ve içine düştükleri aşağılık  durumdan kurtulmak için bu
işe kalkıştıkları hiç te uzak bir olasılık olarak gözükmüyor.
 
 
 
Bir başka saptama da, Semitik dillerde, Hebrew dilinde tanrı anlamına gelen
EL/IL ve bugün kullanılan ALLAH sözcüğünün kökeninin, TUR/TÜRK dilinde Gök
Tanrı'nın AL gözü olan güneşin adından kaynaklanıyor olmasi. Dolayısı ile
IsraEL in ELi de aynı şekilde.
 
 
 
Sevgi ve saygılarımla,
 
 
 
Ali Erden Sızgek